II.
Mahmûd, I. Abdülhamid’in Nakş-ı Dil Vâlide
Sultân’dan dünyaya gelen küçük oğludur. 28.7.1808 tarihinde Osmanlı
tahtına sıkıntılı bir şekilde oturdu. Amca-zâdesi III. Selim’den devlet
idaresi, musiki ve devlet adamlarıyla münasebetler konusunda epeyce
ders almıştı. Adlî mahlası ile şiirler yazan ve Mayıs 1813’den itibaren
Gâzi ünvanını kullanan II. Mahmûd, yaptığı ıslâhâtlarla ve özellikle de
Osmanlı Devleti’nin yüzünü batıya çevirmekle meşhurdur. Bazı tarihçiler
onu Kanuni’den sonra en büyük padişah olarak vasıflandırırken, bazıları
da batılılaşma yolundaki şekilde kalmış teşebbüslerinde dolayı tenkit
etmektedirler. II. Mahmûd’un saltanat yıllarını, vak’a-i hayriye adı
verilen yeniçeri ocağının kaldırılışına göre iki safhaya ayırmak
yerinde olur:
Birinci
Saltanat Safhası: Tahta
çıktığında devletin halletmek
mecburiyetinde bulunduğu iki mesele vardı: Birincisi, III. Selim’in
şahâdetine sebep olan canilerin cezalandırılması ve ikincisi de
devletin içine düştüğü sıkıntıdan kurtulabilmesi için gerekli ıslâhâtın
yapılması. Önce devletin eyâletlerdeki elini gevşetmesinden dolayı
idareyi ele alan derebeyler ve a’yânları, devlete itaat eder hale
getirme meselesi ele alındı ve davet edilince askerleriyle İstanbul’a
gelen a’yân ve derebeylerinin, Alemdâr Mustafa Paşa’ya olan güvenleri
sebebiyle umumi bir meşveret meclisi toplandı. Neticede Sened-i İttifak
adıyla devletin vükelâsıyla a’yân ve derebeyler arasında bir sened
imzalandı. Buna göre her yerde devletin kanunları ve emirleri geçerli
olacak; vergiler sadece devlet hazinesinde toplanacak; devlet namına
asker toplanacak ve ancak a’yân ve derebeylerin haklarına da müdahale
edilmeyecekti. Kısaca Anadolu Beylikleri haline gelen Osmanlı Devleti,
yeniden büyük devlet olmaya söz veriyordu (Eylül 1808). Bunu, Alemdâr
Mustafa Paşa’nın arzusuyla Ekim 1808’de Nizâm-ı Cedid’i ihya manasına
gelen Sekbân-ı Cedid askerinin kurulması takip etti ve başına da Ruscuk
Yârânından Behîc Efendi Umûr-ı Cihâdiye Nâzırı olarak tayin edildi.
Sadrazam Alemdâr Mustafa Paşa,
Ruscuk Yârânı denilen ekibin
elemanlarını önemli makamlara getirmişti. İyi niyetli ama kültürü zayıf
olan bu devlet adamı, III. Selim’in şahâdetine engel olamadığı için
çevresi tarafından tenkit ediliyor idiyse de, II. Mahmûd ona
güveniyordu. Yeniçeri ise ona karşı bileniyordu. Ulemâ sınıfı, usul ve
âdâb bilmediğinden dolayı, bazı çiğ hareketleri sebebiyle aleyhine
geçtiler. Kasım 1808’de yeniçeriler sarayını bastılar; kendi adamları
dışında savunmaya yardım gelmeyince, kendini hapsetti ve cephanenin
bulunduğu binayı tabancasıyla ateşe vererek şehid oldu. Hadise
karışınca, Şeyhülislâmın fetvâsı alınarak IV. Mustafa da boğduruldu
(Kasım 1808). İsyan eden yeniçeriler, işi azıttı ve Topkapı Sarayı’na
hücum ettiler. Bunun üzerine 4000 kişilik sekbân-ı cedid askeri yanında
donanmay-ı hümâyûna bağlı gemilerden Yeniçeri Ağasının bulunduğu yere
toplar atılarak saltanat muhafaza edilmeye çalışıldı ve hatta
Süleymaniye Camiinin bir minaresi yara aldı. Neticede ulemânın
tavassutu ile 18 Kasım 1808’de sekbân-ı cedid lağvedildi ve kısmî
tavizlerle isyan bastırıldı.
IV. Mustafa zamanında
(25.8.1807) Osmanlı ile mütâreke imzalayan Rusya,
Fransa ile olan savaşına rağmen, iç karışıklıkları fırsat bilerek,
Romanya’yı elde etmek ümidiyle Osmanlı Devleti’ne karşı savaş ilan
etti. Temmuz 1809’da Sadrazam Yusuf Ziyâeddin Paşa komutasındaki
Osmanlı ordusuna yenilen Rus ordusu, önce geri çekildi; ancak sonradan
tecâvüzlerini sürdürerek Poti’ye kadar geldi. Ağustos 1810’da Varna’yı
almak istediler; başarılı olamayıp geri çekildiler. Napolyon
Bonapart’ın ısrarla Rusların işini bitirelim teklifine, güvenilmeyen
kişiliğinden dolayı menfi cevap veren Osmanlı Devleti, 28.5.1812
tarihinde Ruslarla Bükreş Muâhedesini imzaladı. Romanya’yı iade eden
Ruslar, Bükreş çevresinde bir Sırp Prensliği kurdurulmasını kabul
ettirmekle asıl tavizini almıştı. Bu olay, Yunan İhtilâlinin de
çıkmasına sebep oldu.
Sırpların muhtâriyet elde
etmesi, Patras Başpiskoposu Germanos’un
liderliğinde 12 Şubat 1821’de Rum İsyanının yani Yunan İhtilâlinin
başlamasına sebep oldu. Tohumları daha önceleri atılan bu ihtilâl
neticesinde Yunanlılar, Mora’yı ele geçirdiler. İşin arkasında 1814’de
gizli olarak Odesa’da kurulan Ethniki Hetaria ve Fener Patriği
Gregorios ile Fener Beyleri vardı. Osmanlı Devleti, asırlarca
Müslümanlar gibi hak ve hürriyetlerine riâyet ettiği Rumların böyle bir
isyan çıkarmalarına şaşırdı ve yüzlerce Müslümanın kanının akmasına yol
açan bu hareketi tahrik eden Cihân Patriğini, Fener Patrikhânesinin
Orta Kapısı önünde Nisan 1821 tarihinde idam etti. Ancak Rusya’nın
desteğini arkasına alan Rumlar, başlarına Prens Mavrokordato’yu
geçirerek, Ocak 1822’de Yunanistan’ı kurduklarını ilan ettiler.
Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’yı kuvvetleriyle yardıma
göndermesi üzerine, Haziran 1827’de Yunan İhtilâli bastırıldı. Yeniçeri
yine beceriksizliğini ortaya koymuştu. Artık halk ve devlet nezdinde
yeniçerinin sonu
gelmişti. Haziran 1826’da yani II. Mahmûd’un 17. Saltanat yılında
Vak’a-i Hayriye adıyla yeniçeri ocağı lağv edildi.
İkinci
Saltanat Safhası: Yeniçeri
ocağı lağvedilip yerine Asâkir-i
Mansûre-i Muhammediyye adıyla eğitimli ve düzenli bir askerî teşkilât
kurulunca, devletin içerdeki problemlerinden biri ortadan kalkmış oldu.
Bunu diğer ıslâhâtlar takip etti. Osmanlı Devleti’nin eyâlet askerleri
dışında düzenli bir ordusu kalmadığını gören Rusya durumdan istifade
etmek istedi; ancak Osmanlı Devleti, Ekim 1827 tarihli Akkerman
Muâhedesini imzalayarak Sırbistan ve Romanya’nın muhtâriyetlerini biraz
daha arttırıp tehlikeyi önlemeye çalıştı. Bu arada düvel-i mu’azzama
adı verilen İngiltere, Fransa ve Rusya, aralarında Temmuz 1827 tarihli
Londra Protokolünü imzalayarak Yunan meselesini kaşımaya karar verdiler
ve Osmanlı Devleti’ne otonom bir Yunan Prensliği için tazyik etmek
üzere donanmalarıyla İyonya Denizine kadar geldiler. Sulh halinde
oldukları bir devlete aniden yaptıkları Navarin Baskını ile Osmanlı
Donanmasını batırdılar (Ekim 1827). Üç devlet de özür diledi; ancak
ordusuz olmasına rağmen Osmanlı Devleti Rusya’ya harb ilan etti (Nisan
1828). Fakat Ruslar, doğuda Ahıska’ya ve batıda ise Varna’ya kadar
gelince durum tehlike arz etmeye başladı. Batıda Silistre’yi ve doğuda
ise Erzurum’u teslim alan Ruslar, Ağustos 1829’da Edirne’ye girdiler.
Bunun üzerine duruma İngiltere, Fransa ve Prusya müdahale ettiler.
Ancak Fransa Eylül 1829’da Mora’yı işgal etmiş ve Kavalalı’nın oğlu
İbrahim Paşa Mora’dan ayrılmıştı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti Ağustos
1829 tarihinde Londra Muâhedesini imzalamak mecburiyetinde kaldı ve bu
andlaşma ile bağımsız bir Yunanistan Prensliği kuruluyordu. Ruslarla
imzalanan Eylül 1829 tarihli Edirne Muâhedesi ile de Tuna Deltası ve
Kafkasya tamamen Ruslara bırakıldı. Artık müstakil olan Eflak ve
Boğdan, Sırp ve Yunanistan prenslikleri, Osmanlı Devleti’ni meşgul
etmek için yeterliydi. Yunanistan Osmanlı Devleti’nden ayrılan ilk
devlet oldu. Bu arada Sisam adasına da Aralık 1832’de otonom verildi ve
1913’de Yunanistan’a katılıncaya kadar bu statü devam etti.
Maalesef
bu arada Fransa
1797’de Cezayir’den aldığı borcu ödemediği
için 1827 yılında bölgeyi idare eden ve dayı denilen Osmanlı Beylerbeyi
İzmirli Hüseyin Paşa’nın Fransız Konsolosunu tokatlaması üzerine,
Fransa Cezâyir’e Haziran 1830’da asker çıkardı ve Temmuz 1830’da şehri
teslim aldı. Rus mağlubiyetinden yeni çıkan Osmanlı Devleti, Fransa’nın
tehdidi üzerine donanmasını bile gönderemedi. Artık Cezâyir Fransa’nın
sömürgesi oluyordu.
Rus
harbine asker göndermeyen
Mısır Beylerbeyisi Kavalalı Mehmed Ali
Paşa da, şımarmıştı. Osmanlı sadrazamı olarak devlete hâkim olmak
istiyordu. Mısır’ı gerçekten imar etmiş ve orada itibar kazanmıştı.
Filistin’e kaçan fellâhları geri göndermeyen Sayda Valisi Abdullah
Paşa’nın tavrını sebep göstererek oğlu İbrahim Paşa’yı Filistin’e
gönderdi ve burayı işgal etti. İbrahim Paşa, sırasıyla Akka, Şam, Haleb
ve Hatay’ı alarak Konya’ya kadar geldi (Kasım 1332). II. Mahmûd’un
inkılâblarına kırgın olan halk, İbrahim Paşa’yı sevinçle karşıladı.
Sadrazam Reşîd Mehmed Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu üzerine
geldiyse de, sadrazam esir alınınca geri döndü ve Mısır meselesi
milletlerarası bir problem olmaya başladı. Tamamen Osmanlı Devleti’nin
bir veziri gibi davranan ve halka zarar vermeyen İbrahim Paşa, Şubat
1833’de Kütahya’ya girdi ve İzmir’e vali tayin etmeye kalkıştı.
Padişah, Çar’dan yardım istedi; o da 10 harb gemisini boğaza gönderdi;
diğer devletler de bu fırsatı nasıl değerlendirebileceklerini düşünmeye
başladılar. Fransa ve İngiltere’nin araya girmesiyle, Mehmed Ali Paşa
Anadolu’dan çekildi ve kendisine yedi Osmanlı eyâleti birden verildi
(Mısır, Cidde, Sayda, Trablus, Şam, Haleb ve Adana). Temmuz 1833’de
imzalanan Hünkâr İskelesi Muâhedesi ile Rusya da bazı tavizler kopardı.
Mehmed
Ali isyanını kullanan
İngiltere, 1838’de Osmanlı Devleti ile
yaptığı Ticâret Andlaşması ile müthiş tavizler kopardı. Osmanlı
sanayiini engelleyen ve Osmanlı topraklarını İngiliz mallarına açık bir
Pazar haline getiren bu andlaşmanın mimarı, Londra Büyükelçisi olan
Mustafa Reşid Paşa idi. Nitekim Osmanlı Devleti, bu andlaşmadan
istediği sonucu alamadı ve Mehmed Ali Paşa 6 yıl sonra tekrar Nizip’e
kadar geldi ve Osmanlı ordusunu yendi (Haziran 1839). Bu bozgun
sırasında II. Mahmûd ölüm döşeğindeydi ve 7 gün sonra Temmuz 1839’da
vefât eyledi. Mısır krizi devam ediyordu.
KADIN
EFENDİLERİ: 1- Bezm-i
Âlem Vâlide Sultân; I. Abdülmecid’in annesi
ve İkinci Kadınefendi. 2- Pertev-niyâl (Nihâl) Vâlide Sultân; Sultân
Abdülaziz’in annesi ve Beşinci Kadın Efendi. 3- Hâciye Pertev-Piyâle
Nev-fidân Baş Kadın Efendi. 4- Âlî-cenâb Baş Kadın Efendi. 5- Fatma Baş
Kadın Efendi. 6- Âşûb-i Can İkinci Kadın Efendi. 7- Hâciye Hoş-yâr
İkinci Kadın Efendi. 8- Nurtâb Dördüncü Kadın Efendi. 9- Misl-i Nâ-yâb
İkinci Kadın Efendi. 10- Pervîz-felek Dördüncü Kadın Efendi. 11- Vuslat
Üçüncü Kadın Efendi. 12- Zer-nigâr Üçüncü Kadın Efendi. Ebr-i Reftâr
İkinci Kadın Efendi. İKBALLERİ: 14- Hüsn-i Melek Hanımefendi; Baş
ikbal. 15- Zeyn-i Felek Hanımefendi; İkinci İkbaldir. 16-Tiryâl
Hanımefendi; Üçüncü İkbal. 17-Lebrîz-Felek Hanımefefendi; Dördüncü
İkbâl.
ÇOCUKLARI: 1- Şehzâde
Sultân
Abdülmecid I. - Şehzâde Sultân Abdülaziz.
3- Şehzâde Abdülhamid. 4- Şehzâde Mehmed. 5- Şehzâde Ahmed. 6- Şehzâde
Bâyezid. 7- Şehzâde Murad. 8- Şehzâde Mehmed. 9- Şehzâde Nizâmeddin.
10- Sâliha Sultân. 11- Mihrimah Sultân. 12- Ayn-i Şah Sultân. 13-
Atiyye Sultân. 14- Âdile Sultân. 15- Râbi‘a Sultân. 16- Fatma Sultân.
17- Ayşe Sultân. 18- Hayriye Sultân. 19- Zeyneb Sultân. 20- Münîre
Sultân. 21- Şâh Sultân. 22- Hâmide Sultân. 23- Cemîle Sultân .
|
|