Sultân II. Mustafa, IV.
Mehmed’in Emetüllah
Gülnûş Sultân’dan 1664 yılında dünyaya gelen oğludur. Amcası II.
Ahmed’in vefatının duyar duymaz, Edirne’deki Veliahd Dâiresinden Hünkâr
Dâiresine gelerek tahta oturmuş ve kendisine bî’at etmeleri için devlet
adamlarını çağırmıştır (Şubat 1695). IV. Murad’dan sonra gelen Osmanlı
Padişahları içinde en liyakatlisi, en âlimi ve en kültürlüsü idi.
Vâlide Sultân’ın da devlet işlerine karışmayarak kendini hayır
hizmetlerine vermesi onun için iyi bir imkândı. Sakız Adasının geriye
alınışını göremeden vefat eden amcasının intikamını, kalyonlar kaptanı
Mezomorta Hüseyin Paşa eliyle tahta çıktığı ay aldı ve Sakız Adasından
Venediklileri kovdu. II. Mustafa'nın ilk icraatı Elmas Mehmed Paşa'yı
sadrazamlığa ve hocası eski Şeyhülislâm Feyzullah Efendi'yi de
Şeyhülislâmlığa getirmek oldu.
Bazı devlet erkânının karşı çıkmasına rağmen Avusturya üzerine çıktığı
1. Seferde, Lipve, Lügoş ve Şebeş Kaleleri feth olunarak Temeşvar’a
kadar gelindi (Aralık 1695). Çevresindekilerin ısrarıyla İstanbul’a
dönüldü. Ancak düşman durmuyordu. Açık denizlere inmeyi hedef edinen
Rus Çarı Büyük Petro, Azak önüne kadar geldi. Osmanlı ordusunun
kahramanca müdafaasına ve Çar Petro’yu geri çekilmeye mecbur
bırakmalarına rağmen, 1 yıl sonra tekrar hücum etti ve Azak, Ruslar
tarafından işgal edildi. Bu işgal İstanbul’u hüzne gark etti. Nisan
1696 yılında II. Mustafa 2. Sefer-i Hümâyuna çıktı ve Olaş Meydan
Muharebesinde Avusturya Kralı Kral Elektör yenildi ve kaçtı. Bu zaferin
ardından II. Mustafa tekrar Edirne’ye döndü.
Ancak II. Mustafa’nın katıldığı
3. Avusturya seferinde, karşısında Savoie prensi Mareşal Eugen vardı.
Kara Mustafa Paşa ile Viyana önünde genç bir subay olarak savaşan bu
komutanın komutasındaki Avusturya kuvvetleri, Macaristan’ın güneyinde
yer alan Zenta’da Osmanlı ordusu ile karşılaştı. Maalesef Eylül 1697
yılında Padişahın baş komutan olduğu bir Osmanlı ordusu, tarihinde ilk
defa, 15.000’e yakın şehid vererek ve Padişah’ın canını da zor
kurtararak mağlubiyet acısını tattı. Hatta bu zaferin şımarıklığı ile
aynı prens bir ay sonra Bosnasaray’a hücum etti ve burayı harabeye
çevirdi
.
İslâm âlemi, İran da dahil olmak üzere, Osmanlı ordusunun bu
mağlubiyeti sebebiyle kan ağlıyordu. Ancak düşman da kendinden emin
değildi. Venedikliler, Hanya’yı muhasara altına almalarına ve
Bosna-Hersek cephesinde Osmanlı Devleti’ni rahatsız etmelerine rağmen,
Mora’yı kaybedecekleri korkusuyla Viyana’yı sulh için teşvik
ediyorlardı. Lehistan bütün gayretiyle Kamaniçe’yi almak için
uğraşıyordı. Ruslar ise, Azak Kalesini almakla yetinmiyorlar ve açık
denize inmek için daha da ileri gidiyorlardı. İşte böyle bir havada,
Osmanlı Sadrazamı Amca-zâde Hüseyin Paşa ve Reisül-Küttâb (Dışişleri
Bakanı) Râmi Mehmed Efendi’nin gayretleriyle, Belgrad’ın 65 km
kuzeybatısında yer alan Karlofça’da, Avrupa’daki üstünlüğün Osmanlı
Devleti’nden Avrupalı Devletlere geçtiğini ortaya koyan ve Osmanlı
Devleti’nin gerileme devrini başlatan ilk andlaşma imzalandı (Karlofça
Andlaşması, 26.01.1699). Andlaşma Avusturya, Venedik ve Polonya ile
devam eden 15 yıllık ve Rusya ile devam eden 9 yıllık savaşa son
veriyordu; ancak Macaristan tamamen Avusturya’ya; Mora Venediklilere,
Kamaniçe merkezli Podolya Eyâleti Lehlere ve 1700 yılında yapılan ilave
İstanbul Andlaşması ile de Azak Ruslara teslim ediliyordu. Karadeniz
Osmanlı Gölü olmaktan çıkmış ve Avrupa’daki hâkimiyet tamamen
kaybedilmişti. Üç devletle 25 yıllık sulh andlaşması imzalanırken Rusya
ile sadece üç yıllık mütâreke imzalanmıştı. Bunu İstanbul Andlaşması
tamamlamıştır. Osmanlı Padişahı artık Avrupalı devlet başkanlarına sen
değil, siz diyecekti. Buna rağmen 15 yıldır devam eden felâket yılları
da sona ermişti.
Savaş sıkıntılarından
kurtulan
Osmanlı idaresi, iç problemleri çözebilmek için bir dizi reforma
girişti. Yeni sınırlar kontrol altına alındı. Devletin müesseseleri
yeniden tanzim olunmaya başlandı. Devlet idaresinde Şeyhülislâm
Feyzullah Efendi’nin etkisi görülmeye başlandı. Onun tezkiyesiyle sulh
andlaşmasının mürahhası Rami Efendi, önce vezirliğe ve sonra da
sadrazamlığa getirildi. Fakat onun da Feyzullah Efendi ile arası
açıldı; azli için uğraştı, ancak muvaffak olamadı. Feyzullah Efendi,
âlim, müstakim ve değerli bir insan olmasına rağmen, yakınlarını devlet
idaresinde belli makamlara getirmesi ve bu noktadaki hırsı onu milletin
gözünden düşürdü. Divan-ı Hümâyun, bir nevi Feyzullah-zâdeler Divanı
haline geldi. Padişah’ın yarım asırdır İstanbul yerine Edirne’de
oturması da merkezde bazı rahatsızlıklar meydana getiriyordu. Bu iki
temel sebep 1. Edirne Vak’ası diye bilinen ayaklanmanın meydana
gelmesine sebep oldu. İstanbul'da kıyam eden 200 kadar cebeci Edirne'ye
gelinceye kadar 80.000'i buldular ve Ağustos 1703 tarihinde Padişah’ı
tahttan indirdiler. Aksi sesler duyulsa da kardeşi III. Ahmed’i tahta
geçirdiler. II. Mustafa ise, hal’ından 4 ay sonra kederinden vefat etti.
Hocaları Hafız Osman
Efendi,
Feyzullah Efendi ve Hoca-zâde Mehmed Efendi gibi âlimlerden ders alarak
yetişen II. Mustafa, hattât, şair ve büyük bir İslâm âlimi idi. Fiilen sefere çıkan son Osmanlı
Padişahı oldu. Hal’ edilmesinin baş sebeplerinden olan
Şeyhülislâm Feyzullah Efendi ise, çok büyük hakaretlere maruz
bırakıldıktan sonra katl olunmuş ve cesedi de Tunca Nehrine atılmıştır
(Eylül 1703).
Osmanlı hareminde
beraber
karı-koca hayatı yaşadıkları ve ancak genellikle çocuk sahibi
olmadıkları câriyeler demek olan ikbal müessesesi, II. Mustafa’dan
itibaren başlamıştır. İkballer çocuk doğurdukları zaman çoğunlukla
Kadın Efendi olmuşlar ve bazan da nikâh akdi ile zevce haline
getirilmişlerdir.
Osmanlı Devleti, bütün
bu
menfiliklere rağmen, yine de dünyada bir numaralı güçlü devlet idi ve
onu yine Müslüman bir devlet olan Timuroğullarının Hindistan’da devam
ettirdikleri devlet takip ediyordu.
ZEVCELERİ: KADIN
EFENDİLERİ: 1-
Âlî-cenâb Baş Haseki. 2-Şeh-süvâr Vâlide Sultân; 4. Haseki ve III.
Osman’ın annesi. 3- Sâliha Sebkatî Vâlide Sultân; Câriyelerden ve I.
Mahmûd’un annesi. 4- Hümâ Şah Haseki. 5- Afîfe Haseki. 6- Hatice
Haseki. İKBALLERİ: 7- Hafsa Sultân; Üçüncü Haseki olduğu söyleniyorsa
da Kadın Efendi olması kuvvetle muhtemeldir. 8- Hanife Hâtun; İkinci
veya Üçüncü İkbaldir. 9- Fatma Şahin Hâtûn.
ÇOCUKLARI: 1-Şehzâde
Sultân
Mahmûd I. 2-Şehzâde Sultân Osman III.
3-Şehzâde Murad. 4-Şehzâde Mehmed. 5-Şehzâde Süleyman. 6-Şehzâde
Hüseyin. 7-Şehzâde Selim. 8-Şehzâde Ali. 9- Safiyye Sultân. 10- Ayşe
Sultân. 11- Emetüllah Sultân. 12-Şehzâde Hasan Hân. 13- Zeyneb Sultân.
14- Rukıyye Sultân .
|
|