Müslümanların
bu farzı yerine getirmesine engel olunamaz!
Soru: Kur’ân-ı Kerim’in muhkem âyet-i
kerimeleriyle, Sünnetle,
icmâ-i ümmetle sabit olan kesin bir farzı inkâr eden, “Dinde böyle bir
farz
yoktur” diyen kimse ne olur?
Cevab: Bismillahirrahmanirrahim.
Bazı gazeteciler, politikacılar bu konuda gülünç
fetvalar
veriyor, yoktur diyorlar. Din âlimlerinden oluşan ehliyetli bir heyete
sorulsun, bakalım onlar ne diyecekler. Bizim Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın tesettür konusunda iki fetvası vardır ki: Diyanet İşleri
Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’ndaki ehliyetli din
âlimlerinin verdikleri bilgi, fetva ve hükümlerden anlaşılacağı üzere:
“İslâm
dininde tesettür, kadınların başlarını örtmeleri vardır, farzdır. Bu
tesettür, yani örtünme ve kapanma:
1- Kur’an-ı Kerim ile,
2- Sünnet ile,
3- Ondört asırlık İcmâ-i ümmet ile sabit bir farz-ı
ayndır, her Müslüman kadın ve kızın uyması gereken kesin bir dinî
emirdir. İslâm dini ile ilgili konular ehliyetli ve liyakatli din
âlimlerine sorulur. Kaldı ki, insaflı papazlar ve hahamlar bile
İslâm’da tesettür, başörtüsü farzı olduğunu bilirler. Sadece bizim
Diyanet’in fetvalarıyla yetinilmesin, başka İslâm ülkelerinin dinî
otoritelerine, fetva merkezlerine, şeyhülislâmlıklarına da sorulsun ve
mesele bir karara bağlansın... Lâkin bizdeki birtakım gazeteciler ve
politikacıların amacı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir. İslâm’da
böyle bir farz olduğunu pek iyi biliyorlar ama fitne fesat çıkartmak,
demagoji yapmak, ortalığı bulandırmak için aksini iddia ediyorlar.
Evrensel insan haklarına saygılı ve bağlı olan herkesin,
Müslüman da olsa, Hristiyan da olsa, Yahudi de olsa, Bahaî de olsa,
inançsız veya agnostik de olsa; velhasıl hangi dine, inanca, düşünceye
bağlı olursa olsun İslâm dininde tesettürün farz olduğunu kabul etmesi,
Müslümanlara saygılı olması, onların din, inanç, inandığı gibi
yaşayabilmek hürriyetlerini engellememesi gerekir. Dünyanın bütün, evet
bütün medenî, ileri, hukuklu, insan haklarına saygılı ve bağlı demokrat
ülkelerinde Müslüman kızlar, şayet aileleri veya kendileri öyle
istiyorlarsa başörtülü olarak okullarda ve üniversitelerde tahsil
görebilmektedir. Sadece Fransa’da, resmî liselerde başörtüsü birkaç yıl
önce anti-demokratik bir kanunla yasaklanmıştır. Lâkin o ülkede özel
okullarda, Katolik liselerinde, bütün üniversite ve yüksek okullarda
başörtüsü serbesttir. Hattâ orada Müslümanların Özel İslâm liseleri
veya kolejleri açmaları da yasak değildir ve böyle okullar açılmıştır.
Kur’ân-ı Kerim’in muhkem
âyet-i
kerimeleriyle, Sünnetle, icmâ-i ümmetle sabit olan kesin bir farzı
inkâr eden, “Dinde böyle bir farz yoktur” diyen kimse elbette kâfir
olur. Kâfir ise inkar eden, örten demektir. Yâni dinin açık hükümlerini
inkâr eden, bu inkârıyla dinden çıkan demektir.
Dinimizde tesettür hem erkekler, hem de kadınlar için
vardır. Müslüman kadınların tesettüründe başlarını örtmeleri kesin
olarak vardır. TC Diyanet işleri Başkanlığı’nın bu
konuda iki fetvası bulunmaktadır. Onlarda tesettürün Kitab ile yani
Kur’ân-ı Kerim’le, Sünnetle, icmâ-i ümmetle farz olduğu delilleriyle
anlatılıyor. Kadınların ve kızların başlarını örtmelerinin, saçlarını
ve göğüslerini kapatmalarının farziyeti hiçbir şüpheye meydan
vermeyecek şekilde açıklanıyor.
Kaldı ki kadınların başlarını kapatmaları başka dinlerde
de vardır. Kiliselerdeki tasvirlerde yani resimlerde Hz. Meryem
annemizin başı hep örtülüdür. Başörtüsü Musevîlikte de vardır.
Bazı kimseler, Kur’ân-ı Kerim’de geçen cilbab,
kadınların
başlarını ve saçlarını değil, sadece göğüslerini örtmelerine yarayan
örtüdür diyorlar. Bunlar şazz, marjinal, yanlış,
kasıtlı yorumlardır. Müslümanlar bu gibi şazz görüşlere itibar etmez,
bunlar onları bağlamaz.
Müslüman hanımların başlarını örtmeleri lâikliğe
kesinlikle aykırı değildir. Lâiklik din ile devletin birbirinden
ayrılması demektir. Devlet ve siyasî rejim dine karışamaz. Böyle bir
karışma insan haklarına ve hürriyetlerine aykırı olur.
Avrupa’da, anayasalarında lâiklik ilkesi bulunan
ülkelerin üniversitelerinde başörtüsü serbesttir. Üniversitelerinde
başörtüsünü yasaklamış medenî ve demokrat bir ülke evet dünya üzerinde
böyle bir ülke yoktur.
Lâik bir rejimin parlamentosu din hakkında kesinlikle
kanun çıkartamaz. Böyle bir şey hem lâikliğe, hem de temel insan hak ve
hürriyetlerine aykırı olur.
Dindar Müslüman kız öğrencilerin başörtüsü yüzünden
yüksek tahsil haklarının engellenmesi ve kösteklenmesi bir zulümdür,
bir insan hakları ihlâlidir, anti-demokratik bir uygulamadır. Böyle bir
yasağın hiçbir meşru dayanağı ve gerekçesi yoktur.
Başörtüsü yasağında direnenler medenî kimseler
değildirler. Bunlar Batıcı da değildirler. Batıcı
olsaydılar, başörtüsü konusunda Batı’daki uygulamayı ve özgürlüğü kabul
ederlerdi.
Bazıları da, “Başörtüsü çene altından fiyonk yapılarak
bağlanırsa buna rızamız vardır...” şeklinde konuşuyor. Halbuki Müslüman
kadın ve kızlar, kendileri nasıl istiyorlarsa öyle giyinirler ve
örtünürler. Tesettürün nasıl olacağı konusunda ancak ehliyetli ve
icazetli din âlimleri fikir ve görüş beyan edebilir.
Türkiye’nin başörtüsü diye bir meselesi kesinlikle
yoktur. Bu mesele, bu kriz tamamen yapaydır, sun’îdir, bazı kimselerin
bir bardak suda koparttığı fırtınadan ibarettir.
Başörtüsü serbest bırakılırsa lâiklik ilkesi kesinlikle
tehlikeye girmez. Gireceği iddiası safsatadan ibarettir.
Tesettür konusu yıllardan beri ülkemizde müzmin bir
şekilde tartışılıp durmakta, her kafadan ayrı bir ses çıkmaktadır. Şu
anda ülkemizde dinî konularda doğru bilgi ve fetva verecek en
selâhiyetli makam T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’dır. Başkanlığın
tesettür ve başörtüsü konusunda geçmiş yıllarda verilmiş iki gerekçeli
ve uzun kararı vardır.
l. Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 3
Şubat 1993 tarihli
kararı.
Sayı:
B.02.1.DİB.0.10 / 212 / 11.02.1993 / 0221
Konu:
Tesettür
Karar No: 6
Karar Tarihi: 03.02.1993
İslâm dininde kadının
kıyafeti ile ilgili olarak zaman zaman sorulan sorular dolayısıyla
konu, Kurulumuzca ele alınıp incelendi: Nûr Sûresi’nin 30. âyet-i
kerimesinde:
“Resûlüm! Mümin
erkeklere, gözlerini harama dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını
söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz
Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.” Buyrularak mü’min
erkeklerin harama bakmamaları, namus ve iffetlerini korumaları
emredildikten sonra 31. âyet-i kerimesinde kadınlarla ilgili olarak da:
“Mümin kadınlara da
söyle: Gözlerini harama bakmaktan korusunlar; namus ve iffetlerini
esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini
teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine kadar
örtsünler…”
buyurulmakta
ve âyet-i kerimenin devamında kadınların kendiliğinden görünmeyen zînet
yerlerini, kimlerin yanında açabilecekleri belirtilmektedir.
Şöyle ki:
“Kocaları, babaları,
kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek
kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları,
kendi kadınları mümin kadınlar, ellerinin altında bulunanları yani
köleleri, erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb.
tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin
farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler.
Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere
vurmasınlar. Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler. Ey
müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa
eresiniz.”
1. Harama Bakmak Ve
İffeti Korumak: Görüldüğü gibi bu iki
âyet-i kerimede, hem erkeklerin, hem de kadınların harama bakmamaları,
edep yerlerini iyice örtülü tutup, iffet ve namuslarını zina, fuhuş ve
onlara sebep olabilecek durumlardan korumaları emredilmektedir. Ebû
Hureyre (R.A.)den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de:
“… Gözlerin zinası:
Harama, namahreme bakmaktır… (Müslim, Kader: 5,
No:21, 4/2047; Buhari, İsti’zan: 12, Kader: 9; Ebu Davud, Nikâh: 42;
Ahmed b. Hanbel, 2/276, 317, 329, 343, 379, 431, 536; Beyheki,
Es-Sünenü’1-Kübra, 7/89) buyurarak harama bakmayı, göz zinası
olarak nitelemiştir. Ancak, gözün harama tesadüfen
ilişmesinin kasıtlı bakmak hükmünde olmadığı da hadis-i şeriflerde
belirtilmiştir. İslâm âlimleri, yukarıda metin ve
mealleri yazılı âyet-i kerimelere ve konuyla ilgili hadis-i şeriflere
dayanarak, erkeklerin ve kadınların, nikâhlı eşleri dışında, herhangi
bir kimseye şehvetle bakmalarının haram olduğu üzerinde müttefiktirler.
Tedavi, şahitlik ve evlenme maksadı gibi, zaruret veya ihtiyaç halinde
bakmalara, fıkıhta belirtilen şartlar ve ölçüler dahilinde müsaade
edilmiştir. Fitne tehlikesi ve şehvet korkusu olmamak kaydı ile, gerek
erkeklerin ve gerekse kadınların, kendi yakınlarından ve yabancılardan
kimlere ve nerelerine bakıp bakamayacaklarına dair hükümler, delilleri
ile birlikte fıkıh kitaplarında mevcuttur.
2.Örtünme: Nur Sûresi’nin 31.
âyet-i kerimesinde zikredilen bu emirlerden sonra kadınların örtünmesi
ile ilgili olarak da, kendiliğinden görünenler müstesna zînetlerin,
zînet yerlerini açmamaları ve başörtülerini yakalarının üzerine
salmaları emredilmiştir. Cahiliyyet Devri’nde başını örten kadınlar,
başörtülerini enselerine bağlar veya arkalarına salıverirlerdi. Allah
Teâlâ, bu âyet-i kerimeyle, İslâm’dan önceki bu âdeti kesinlikle
yasaklayarak mü’min kadınların, kendiliğinden görünen hariç
zînetlerini, zînet yerlerini açmamaları ve başörtülerini, saçlarını,
başlarını, kulaklarını, boyun, gerdan ve göğüslerini iyice örtecek
şekilde yakalarının üzerine salmalarını emretmiştir. Hz. Âişe
(R.anhâ):
“Allah ilk muhacir kadınlara rahmet eylesin. Çünkü
Yüce Allah, “Başörtülerini yakalarının üstüne salsınlar” ayetini
indirdiğinde yünden ya da ipekten dokunan dış giysilerin bedeni en iyi
şekilde örtenini, dış giysilerinin en kalınını ikiye bölüp onların bir
parçasını kendilerine başörtüsü yaptılar.” (Ebu Davud, Libas: 32, No:
4102, 2/459; Buhari, Tefsir: 251, No: 4480, 4/1782) Yine Hazret-i Âişe
radiyallâhu anhâ bir gün Ensar kadınlarından sitayişle bahsederken,
buna benzer bir ifade ile, başörtüsü emrine nasıl uyduklarını şöyle
anlatır: ALLAH Teâlâ, Ensar kadınlarına rahmet etsin. Çünkü, Nûr
sûresindeki:
“Başörtülerini
yakalarının üstünü kapayacak surette koysunlar...” âyet-i kerimesi,
indiği zaman; mırtlarını yani boydan boya örten dış giysilerini
yardılar, onu kendilerine baş örtüsü yaptılar. (Buhari, Tefsir: 251,
No: 4480, 4/1782; Ebu Davud, Libas: 32, No: 4102, 41100, 2/459) Ümmü
Seleme (R.Anha) validemiz de demiştir ki: “Cilbablarından
üzerlerini sıkı örtsünler.” âyet-i kerimesi nazil olduğu zaman,
Ensar kadınları üzerlerine siyah elbiseler giyerek öyle bir
ağırbaşlılık ile çıkmışlardı ki, başları üstünde kargalar varmış gibi
idi. (Ebu Davud, Libas: 32, No: 4101, 2/459)
3.
Örtülmesi gerekli olmayan kısımlar: Örtülmesi emredilen
zînetten istisna edilen ve mücmel olarak geçen “kendiliğinden görünen”
ifadesi; Ashabdan Hz. Ali, İbn-i Abbas, İbn-i Ömer, Enes; Tabiîlerden
Said b. Cübeyr, Atâ, Mücâhid, Dahhâk; Müctehid İmamlardan Ebû Hanîfe,
Mâlik ve Evzaî’nin (radiyallâhu anhum) de dahil olduğu İslâm
âlimlerinin çoğunluğu tarafından; “yüz ve bileklere kadar eller” olarak
tefsir edilmiştir.
4.
Örtülmesi gerekli olan kısımlar: Âyet-i kerimedeki
“kendiliğinden görünen” mücmel ifadeyi az da olsa farklı tefsir eden
âlimler, kadınların, istisna dışında kalan zînetlerinin ve zînet
yerleri olan saç, baş, boyun, kulak, gerdan, göğüs, kol ve bacaklarının
örtülmesi olarak anlamışlar ve bunlardan herhangi birini açmalarının
caiz olmadığı hükmünde ittifak etmişlerdir. Kadınların,
bu zînet yerlerini kimlerin yanlarında açabilecekleri ise, âyet-i
kerimenin devamında bildirilmektedir. Bu âyet-i kerime nazil olunca,
yukarıda rivayet edilen hadis-i şeriflerle de sabit olduğu üzere, Ensar
ve Muhacir kadınları, eteklerinden bir parça keserek, onunla başlarını
örtmeye acele etmeleri, Hz. Âişe (R.Anhâ)nın ablası Esma (R.Anhâ)nın
ince bir elbise ile Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin huzuruna çıktığı
zaman, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin: “Ergenlik çağına gelen
bir kadının elleri ve yüzü dışında kalan yerlerini göstermesinin caiz
olmadığını” (Ebu Davud, Libas: 34, No: 4104, 2/460; Beyhaki
es-Sünenü’l-Kübra, Salat, No: 3302, 3/81) bildirmesi, yine Hz. Âişe
(R.Anhâ)dan rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin,
bileklerinin dört parmak yukarısını işaret ederek: “Allah’a ve
âhiret gününe iman eden bir kadına, ergenlik çağına gelince, yüzü ve
şuraya kadar elleri hariç, herhangi bir yerini açması caiz değildir.”
(Kurtubi El-Cami’u li Ahkami’l-Kur’an; 12/ 229) buyurması; söz konusu
âyet-i kerimedeki emirlerin vücub için olduğuna, kadınların yukarıda
sayılan zînet yerlerini örtmekle yükümlü olduklarına delâlet etmektedir.
Örtünmenin
gayesi:
Dinimizin emrettiği örtünmeden maksat, kadının zînetini ve zînet
yerlerini eşi veya mahremi olmayan erkeklere göstermemesi ve yabancı
erkekler tarafından görülmesine meydan vermemesidir. Bu itibarla
örtünün; saçın, ten renginin veya zînetlerin görülmesine engel olacak
kalınlıkta, vücut hatlarını göstermeyecek nitelikte olması
gerekir.
Bu konuda, yukarıda zikredilen hadis-i şerifler
dışında, daha pek çok hadis-i şerif bulunmaktadır. Ahzâb
Sûresi’nin 59. âyet-i kerimesinde de: “Ey Peygamber! Eşlerine,
kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle: Evden çıkarlarken üstlerine
vücutlarını iyice örten dış elbiselerini giysinler. Bu, onların iffetli
bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar.”
buyurulmaktadır. Bu âyet-i kerimede, Müslüman hanımların evlerinden
çıkarken, üstlerine vücut hatlarını belli etmeyecek bir dış elbise
almaları, ev kıyafeti ile sokağa çıkmamaları emredilmektedir. Nûr
Suresi’nin 60. âyet-i kerimesinde ise, yaşlanmış kadınların, 31. âyet-i
kerimede örtülmesi emredilen zînet ve zînet yerlerini örtmek kaydı ile
manto, pardösü, çarşaf gibi dış elbiselerini üstlerine almadan dışarı
çıkabilecekleri belirtilerek şöyle buyurulmaktadır: “Bir nikah
ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların zînetlerini,
yabancı erkeklere göstermeksizin, dış elbiselerini çıkarmalarında,
kendilerine bir vebal yoktur. Yine de dış elbiseli olmaları, kendileri
için hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir.”
NETİCE:
1. Gerek erkeklerin ve
gerekse kadınların gözlerini haramdan korumaları;
2. Kadınların, vücudun
el, yüz ve ayakları dışında kalan kısımlarını, aralarında dinen evlilik
caiz olan erkekler yanında, vücut hatlarını ve rengini göstermeyecek
nitelikte bir elbise, örtü ile örtmeleri;
3. Başörtülerini,
saçlarını, başlarını, boyun ve gerdanlarını iyice örtecek şekilde
yakalarının üzerine salmaları, dinimizin, Kitap, Sünnet ve İslâm
âlimlerinin ittifakı ile sabit olan kesin emridir. Müslümanların bu
emirlere uymaları dinî bir vecibedir.
2. İmam-Hatip Liselerinde Okuyan Kız
Öğrencilerin
Kıyafetleri konulu 30.12.1980 tarihli karar.
T.C.
BAŞBAKANLIK DİYANET İŞLERİ
BAŞKANLIĞI ANKARA
Din İşleri Yüksek
Kurulu
Konu: İmam-Hatip Liselerinde
Okuyan Kız Öğrencilerin Kıyafetleri Hakkında
Karar tarihi: 30.12.1980
Karar No: 77
Milli Eğitim
Bakanlığı’nca İmam-Hatip Liselerinde okuyan kız öğrencilerin
kıyafetleri konusunda Bakanlık görüşünün bildirilmesiyle ilgili olarak
Devlet Bakanı Sn. Mehmet Özgüneş’e yazılan 22.12.1980 gün ve 018323
sayılı yazı ile Devlet Bakanlığı makamının, konunun Din İşleri Yüksek
Kurulu’nca da incelenerek Bakanlık görüşünün tesbit edilmesine dair
22.12.1980 gün ve 5.05-1020 sayılı yazıları, konunun önemi ve şümulü
dikkate alınmak suretiyle 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun’un 5. maddesiyle Kurulumuza verilen görev,
yetki ve sorumluluklara dayanılarak dinî, hukukî ve diğer yönlerden
incelendi. Yapılan müzakereler sonunda:
1. Kur’an-ı Kerîm’de Nûr
Sûresi’nin 31. âyet-i kerîmesinde:
“Mü’min kadınlara da
söyle. Gözlerini bakılması yasak olan şeylerden çevirsinler,
iffetlerini korusunlar. El, yüz, ayak ile bu uzuvlarda bulunan yüzük,
kına ve sürme gibi, kendiliğinden görünenler müstesna zînetlerini
açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar...”
buyrulmuştur.
Mehmet Talü,
Tesettür, Başörtüsü
Farzdır,
Milli
Gazete, 16/19.02.2008