"İslama Göre Kadınlar Aşağıdır"
İftirasına Cevaplar |
|
"İsa
Mesih-
Hristiyan Portal" adlı bir sitede
"Kadın ve Evlilik Konusu" İslamiyet ve Hristiyanlığa göre
karşılaştırılırken
iftira noktasına varacak kadar bazı üzücü ifadelere yer verilmekte...
Kalemimizin
döndüğü bilgimizin el verdiği nispette bu yanlışlıkları düzeltmeye
çalıştık. Cevapları hemen her konuda bir altında farklı arka renk
tonunda verdik. Biriz Biz
|
Kadın
ve
evlilik konularına gelince iki kitap
arasında gene çarpıcı farklılıklarla karşı karşıyayız.
Kuran'a göre
kadınlar erkeklerden aşağıdır, onlarla eşit değerde değillerdir. Hatta
Muhammed'in sözleri olarak kabul edilen Hadîs'lerde kadınlar gerçekten
aşağılık bir
yaratık olarak görülmektedir.
Örnek olarak şunları
verebiliriz:
"Kadınlar
insanın karşısına şeytân gibi çıkarlar."
"Kadın
eğe kemiği gibidir. Onu doğrultmak istersen
kırarsın. Onu kendi haline bırak ve eğriliğiyle ondan faydalanmaya bak."
|
"Kadınlar
hakkında hayır tavsiye ediniz. Çünkü kadın, eğri kaburga kemiğinden
yaratılmıştır.
Kaburga kemiğinin en eğri tarafı, en üst tarafıdır. Onu doğrultmaya
çalışırsan
kırarsın, hali üzerinde bırakırsan öyle kalır.. Kadınlar hakkında hayır
tavsiye ediniz"
"Kadın
eğri kaburga kemiği gibidir. Eğer doğrultmaya kalkışırsan kırarsım Eğer
mutlu bir hayat yaşamak istersen
o eğriliği ile beraber faydalanırsın."
Buhariyi
şerheden merhum Kamil Miras şöyle der:
"Hadis'in bu ifadesiyle kadın
cinsinin
fıtrat açısından asabi olduğunu
ve fıtratı gereği çabuk sinirlenerek eğrilik ve huysuzluk göstermesine
işaret olunup erkeklerin kadınlar hakkında
hayırlı olmaları emrolunmuştur".
Kadının
bu yönünü Tıp alimleri de aynı şekilde açıklar.
Ord.Prof. Mazhar Osman
şöyle der:
"Kadının
esas mizacı heyecanlılıktır.
Bütün kadınlarda buna rastlanır. Ruh hastalıkları kadınlarda daha
çoktur.
En vahşi kavimlerden en medeni
milletlerin kadınlarına, medeni terbiye görmüş hanımından eğitimsiz bir
köy kızına varıncaya kadar kadınlığın
müşterek hisleri vardır. Her kadın ayının yarısını hazırlanma, adet,
adetten
sonra gayri tabilik , adeta yarı
hasta olarak geçirir".
|
"Uğursuzluk
üç şeyde vardır: Karı'da, ev'de ve at'da"
|
Uğursuzluk
var mıdır?
Uğursuzluk,
cahilliyet devrinden kalma bir adettir. Birçok kafir bela ile karşı
karşıya
kaldıkları zaman peygamberlerine ve önderlerine:
"Sizin
yüzünüzden uğursuzluğa uğradık" derlerdi. (Yasin suresi /18)
Allah
Resulu hadis-i şeriflerinde:
"Uğursuzluk
şirktir. Uğursuzluk şirktir. uğursuzluk şirktir"
"...uğursuzluk
inancı putperestliktir"
"
Uğurlu olup olmadığını öğrenmek için kuş uçuran veya kendisi için
uçurulan...
bizden değildir" (6)
Uğursuzluk
konusunda cahiliyet devri insanlarının çok kapsamlı inançları vardı.
herşeyde
bir uğursuzluk ararlardı. Bazı günlerde yolcuğa çıkmayı bile uğursuzluk
sayarlardı. İslamn geldikten sonra bu batıl görüşleri tamamen reddetti.
:nları İslami, akli ve ilmi esaslara bağladı.
Yukarıdaki
uydurma hadisi Hz.Ayşe annemiz duyduğu zaman itiraz ederek şöyle
demiştir:
"Kur'an-ı
Hz.Muhammed'e indiren Allah hakkı için, bu hadisi aktaran yalan
söylemiştir.
Resulullah şöyle buyurdu:" Cahiliyet ehli şöyle derlerdi:Uğursuzluk;
kadın,
at ve evdedir"
Evet,
Peygamber efendimizin, cajhiliyet ehlinin kadınlar için söylediklerini,
peygamber efendimiz söyledi diyebilmek, Müminlerin annesi Hz.Ayşe r.a.
düzeltmesinden haberi olmaksızın bir iftirayı ortaya atmak, yorum
yok... Allah doğru yolu göstersin.
|
"Kadınlar
arasında sâliha kadın, yüz tane siyah
karga arasında alaca karga gibidir."
"Kadın,
eşek ve kara köpek namazı bozar."
|
Bu
iki sözü Allah Resulünün söylemesi mümkün değildir. Zira bu
sözler
Kur'an-ı Kerim ile çelişki halindedir. Allah Resülünün Kur'an-a ters
bir
şey söylemesi mümkün değildir. Cenab-ı Hak buyuruyor:
"Erkek
veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir
hayat
ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en
güzeli
ile veririz." (Nahl Suresi /97)
"...Allah,
kullarına bir zulüm dileyecek değildir." (Mümin Suresi /31)
Şu
halde kadına zulmü amaçlayan davranışları ilahi adaletle
bağdaştırmak
mümkün değildir. Aksine Cenab-ı Hak kadını çağlar boyunca maruz kaldığı
aşağılanmalardan kurtulmak ve böylece ona toplum içindeki şerefi ve
itibarını
iade eetmek için Kur'an-ı Kerim'i Hz.Muhammed'e indirmiştir. Ancak
sonra
yabnacı kültürlerle ve özellikle Yunan kültürü ile temasa geçmeleri
sonucu
müslümanlar bu kültürün etkisinde kalarak Kur'an-ı Kerim'den
kopmuşlardır.
Bunun neticesinde kadını aşağılayıcı birço görüş İslam toplumuna
girmiştir.
|
"Benden
sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı fitne ve fesad olarak hiçbir
şey
bırakmadım."
"Bana
Cehennem halkı gösterildi; çoğunluğu
kadınlardı... cehennemin kapısında durdum, oraya girenlerin çoğu
kadınlardı..."
|
"Allah
Resülü Ramazan veya Kurban Bayramında musallaya gitmek üzere yola
çıktığında
kadınlara rastladı ve şöyle dedi:
"
Ey kadınlar topluluğu sadaka veriniz, zira cehennem ehlinin çoğunluğunu
sizlerin oluşturduğunu gördüm."
Kadınlar
neden ya Resullullah diye sorduğunda Allah Resulü buyurdular:
"Çünkü
kadınlar çok lanet ettiler ve kocalarına karşı da nankör oldular..."
|
"Bir kimsenin
bir kimseye secde etmesini emredecek olsaydım, herhalde kadının
kocasına secde
etmesini emrederdim."
|
Ibn-i
Hazm bu hadis hakkında:
"Ravisi Şerik bin Abdullah, müdellistir, munker
hadisleri zayıf ravilerden alır, onların adını gizleyerek güvenilir
ravilere
nisbet eder" diyerek bu hadis-i redetmiş, uydurma olduğunu
söylemiştir.
Genellikle bu tür sözler ilim sahiplerince tenkit edilmiştir.
Ancak bu
tenkitler, bu çirkin ifadeleri şaşılacak bir teslimiyetle ve
çabuklukla
kabul eden geniş kitlelere ulaşmamıştır. |
Bunun gibi daha fazla
örnek vermek mümkündür fakat
asıl amacımızın Kutsal Kitap ile Kuran (Hadîsler değil) arasındaki
farklılıkları
araştırmak olduğu için Kuran'daki ayetlerle yetineceğiz. Sadece
şunu
itiraf
etmek gerekiyor ki eğer yukarıdaki hadisler insanı erkek ve dişi olarak
yaratan Allah'ın kadınlar hakkındaki yorumunu gerçekten ifade etseydi
kadınlar
gerçekten acınacak kişiler olurlardı!
Fakat
Kutsal Kitap'a
göre kadın, her yönden erkekle
eş değerdedir. Bunun en çarpıcı ve çekici örneğini Mesih
açıkladı.
Yeryüzündeyken
İsa Mesih toplumun bütün kadın-erkek ayrımını oluşturan kalıpları
kırdı.
Havarileri olarak on iki erkek seçmekle birlikte en yakın öğrencileri
arasında
birçok kadın vardı. O dönemdeki Yahudi din liderlerini şaşırtan bir
şekilde
İsa, ayırım yapmadan veya kadınların akıllarını eksik görmeden, en
derin
öğretişlerini onlara da açıklardı.
Örneğin,
bir gün Meryem (İsa'nın annesi değil)
adında öğrencisi İsa'nın "ayakları dibine oturmuş O'nun konuşmasını
dinliyordu."
Ablası Marta ise hizmet işlerinin çokluğundan ötürü Meryem'i kendisine
yardım etsin diye İsa'ya şikayet ediyordu. İsa ona "Gerekli olan tek
bir
şey var. Meryem iyi olanı seçmiştir ve bu kendisinden alınmayacaktır!"
dedi (Luka 10:30-42).
Ölümden
dirildiği zaman İsa ilk önce
havarilerinkinden
daha büyük imana sahip olan kadın öğrencilerine göründü (Matta 28:8-10;
Markos 16:9-11; Yuhanna 20:1-18). Her yönden kadının erkekle eş değerde
olduğu görülür.
|
Eğer
kadın, iman edip ibadet yaparsa cennete girer. Küfredip isyan ederse
cezalandırılır.
Bu konuda erkekten hiçbir eksik yönü yoktur.
Cenab-ı
Hak buyuruyor :
"Erkek
ve kadından kimi inanmış olarak bir iyilik yaparsa onu hoş bir hayatla
yaşatırız. Ahirette ise onların ücretini yaptıklarının en güzeliyle
veririz."
(Nahl Suresi /97)
"Rableri
onlara karşılık verdi : Ben sizden erkek kadın, hiçbir çalışanın işini
zayi etmiyeceğim. Hep birbirinizdensiniz." (Al-i İmran Suresi/195)
"Müslüman erkekler ve
müslüman
kadınlar, mümin erkekler ve mümin
kadınlar,
itaata devam eden erkekler ve itaate devam eden kadınlar, doğru
erkekler
ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar. Allah'a
gönülden
saygılı erkeler ve saygılı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka
veren
kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar,
Allah'ı
çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar, işte bunlar için bağış ve
büyük
bir mükafat hazırlanmıştır." (Ahzab Suresi/35)
|
Kadınların
konumunu aşağıdaki beş başlıkta daha
ayrıntılı bir şekilde etüt edebiliriz.
1) YARADILIŞ
Kuran'a
göre "erkeklerin
kadınlardan bir üstün
derecesi vardır" (Bakara/2:228). Yani İslam'ın evlenme
("Teehhül")
hukukunda
kadınlar erkeklere göre daha aşağı bir derecede görülürler.
Kuran'a
göre
iki kadının tanıklığı bir erkeğin tanıklığına bedeldir. (Bkz
Bakara/2:282).
Peki neden?
Buharî
ve Müslim gibi kaynakların bildirdiği bir
hadîse
göre,
bu ayetin nedenini soran bazı kadınlara Muhammed şöyle demiş: "İşte
bu aklınızın eksikliğindendir." Aynı hadîse göre, kadınların
dini
de eksiktir demiş peygamber, çünkü âdet gördüğü zaman namaz kılmaz
ve oruç tutmaz. Yani bu dinsel eksikliğin kanıtı olarak Muhammed
kadınlara,
Allah'ın onları "hayızlı (âdet görür)
şekilde" yaratmış olduğunu
hatırlatmış.
Buna
benzer bir şekilde miras alma
bakımından da kadının mirastan
aldığı
pay, erkeğin payının yarısıdır. (Bkz. Nisâ/4:11, 176).
|
Kadının
Aklı ve Dini Yarım mı?
"Allah
Resülü Ramazan veya Kurban Bayramında musallaya gitmek üzere yola
çıktığında
kadınlara rastladı ve şöyle dedi:
"
.... sizin kadar eksik akıllı ve eksik dinli birinin akıllı ve dini
sağlam
bir kimsenin aklını çelebildiğini görmedim" demiştir.
Kadınlar:
"Aklımızın
ve dinimizin eksikliği nedir ya
Resullullah" diye sorduğunda
Allah Resulu :
"İki
kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliği yerine geçmesi kadının
aklının
noksanlığı, hayızlı olduğu zaman namaz kılmaması ve oruç tutmaması da
dininin
noksanlığıdır, cevabını vermiştir." (7)
Saidi,
hadisten kadının aklının ve dinin eksik olduğu şeklinde bir mana
çıkarılamıyacağını
söylerken hadisin tamamının değil sadece "kadının aklı ve dini
noksandır"
kısmının dikkate alınmasından kaynaklandığını söylemektedir. "Kadının
aklı
ve dini noksandır." ifadesinde gerçek anlamada bir akıl ve din
noksanlığı
kastedilse idi kadının malları üzerinde tasarruf hakkına sahip
olmaması,
bu haklardan yararlanabilmesi için de eşinin ve velisinin izin vermesi
şartının aranması gerekirdi İslam hukukunda, kadın olmanın
tasarruflarda
bulunmayı engelleyen bir sebep olamayacağını belirterek İslam'ın kadına
her türlü tasarruf ve mülk edinme ehliyetini verdiğini ayrıca tarihi
geçeklerin
de kadına akli bir eksiklik atfedilmesine mani olduğunu söylemektedir.
Mutevelli
ise, akla uygun olmaması, Kur'an-ın açık hükümlerine ve tarihi
geçeklere
ters düşmesi sebebiyle bu hadisin mevzu olduğunu söylemektedir.
Bu
eksiklik keyfiyet bakımından değil, kemmiyet bakımındandır. Kadın
belirli
zaman içinde namaz kılmamakla, ayni zamanda başka bir farzı yerine
getirmektedir.
Çünkü bu günler içinde kadının söz konusu ibadetleri yapmaması farz,
yapması
ise haramdır. Kadın namaz kılmazken de Allah'ın emrine uymakta ve
sevabını
almaktadır.
Kadının
zeka ve idrak açısından eksik olduğu anlayışına karşı çıkan Kasım Emin,
böyle bir anlayışın ortaya çıkmasını, değişik asırlarda kadının ilmi
ile
meşguliyetinin az olması ve akli melekelerini geliştirecek faaliyette
bulunmamasına
bağlamaktadır. Farklılık yaratılıştan olmayıp, tecrübelerin azlığı ve
çokluğundan
kaynaklanmaktadır.
Hz.Aişe'nin
ilmi sahada gösterdiği başarı ancak akli yeterliliğine sahip bir
kişinin
gösterebileceği bir başarıdır. Sahabeden en büyük fakihler bile, fıkhı
meselelerde "Hz.Aişe'ye danışıyordu. Urve'nin Hz.aişe hakkında;
Hz.Aişe'nin
şiir bilgisine hayret etmiyorum, çünkü Ebu Bekir'in kızıdır. Fıkıh
konusundaki
ilmine de hayret etmiyorum, çünkü Hz.Peygamber'in zevcesi idi. Fakat
tıp
konusunda ki bilgisi beni hayrete düşürüyor." dediği nakledilmektedir.
İslam
toplumunda kadınlar sadece Hz.Peygamber konusunda değil, bütün
devirlerde
önemli roller üstlenmiştir, hatta erkeklere hocalık yapacak seviyeye
ulaşmışlardır. Hz. Ömer halifeliği esnasında kadınlarla istişare de
bulunuyor, onların
görüşlerini alıyordu. Hz. Ömer kızı Hafsa'ya kadınların kocalarından ne
kadar sure ayrı kalmaya sabredeceklerini sormuş, kızının ona verdiği
cevaba
uygun olarak bu süreyi dört ay olarak belirtmiştir.
Açıklanan
bu örneklerin kadın için aklı ve dini açıdan herhangi bir eksikliğin
söz
konusu olmadığını açıkça göstermektedir. Kadının aklının eksik olduğu
kabul
edilirse, yükümlülük için aklının sihhatinin şart olduğunu, akli
yöndeneksik
olan bir varlığın herhangi bir dini sorumluluğunun olmaması gerekirdi.
Halbuki kadın ve erkek her müslümanın Allah'ın emirlerini yerine
getirmek
ve yasaklarından kaçınmak konusunda aynı derece yükümlü oldukları
Kur'an-ı
Kerim'de açıkça belirtilmiştir.
|
Kuran'ın
bazı ayetleri kadın-erkek ayrımı yapmadan
ikisinin cennete gidebileceği şeklinde bildirir (Bkz. Nahl/16:97;
Tevbe/9:72).
Ama buna karşı Kuran'daki cennet,
erkeklerin cenneti olarak
gözükmektedir
(Bkz. s. 48.)
Kutsal
Kitap'a gelince durum çok farklıdır.
Tanrı
insanı yarattığı zaman,
"kendi
suretinda yarattı, onu Allah'ın
suretinde
yarattı; onları erkek ve dişi olarak yarattı" (Tekvin 1:27).
Yani
erkek
kadar kadın da Tanrı'nın benzeyişine göre yaratıldı. Kadın erkekle aynı
yüce değere sahiptir. Onları mübarek kılarak, ikisine hitap ederek
Tanrı
şöyle buyurdu:
"Semereli
olun, ve çoğalın, ve yeryüzünü doldurun, ve
onu
tabi kılın; ...ve yeryüzü üzerinde hareket eden her canlı şeye hâkim
olun"
(Tekvin 1:28).
Dünyayı
birlikte yönetmek için yaratıldı. Kadın,
erkeğin
kölesi olarak değil, onun eşi olarak yaratıldı.Onun en değerli
arkadaşı,
her konudaki paydaşı olmak ve kocasıyla gerçek ruhsal birlik içinde
Tanrı'ya
hizmet etmek üzere yaratıldı. Kadınlar kocalarıyla
"yaşam
lütfunun
ortak
mirasçılarıdır" (I. Petrus 3:8).
Rab
İsraillileri boşanma konusunda
şöyle
azarlardı:
"Gençliğinin
karısı ile senin aranda RAB şahit oldu, o
kadın
ki, senin arkadaşın ve kendisiyle ahdettiğin kadın olduğu halde sen ona
hainlik ettin." (Malaki 2:14)
2) EVLİLİK
Evlilik
konusunda apaçık zıtlıklar vardır. İlkin
Kutsal Kitap tek eşlilik buyururken Kuran'da çok karılılık (polijini)
sistemi
verilmektedir. Şu ayetleri karşılaştırın:
"Yaradan,
ta başlangıçtan insanları 'erkek ve
dişi olarak yarattı' ve şöyle dedi: 'Bu nedenle adam annesini babasını
bırakacak, karısına bağlanacak ve ikisi tek bir beden olacaklar.' Şöyle
ki, onlar artık iki değil, tek bedendir. O halde Tanrı'nın
birleştirdiğini,
insan ayırmasın." (Tekvin 2:24; Matta 19:5-6)
"Her
erkeğin bir karısı, her kadının bir kocası
olsun." (I. Korintliler 7:2)
"Hoşunuza
giden başka iki, üç ve dörde kadar
evlenebilirsiniz."
(Kuran: Nisâ/4:3) |
Evvela
ayet-i kerimenin mealini tam olarak verelim.
"Eğer
(kendileriyle evlendiğiniz takdir de) yetimlerin haklarına riayet
edememekten
korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer,
üçer,
dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut
da sahip olduğunuz ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için
en
uygun olanıdır."
Bu
esas itibariyle yalnız bir müsade ve mübah kılmak olduğunda ve
haksızlık
etme endişesi bulunduğu takdirde mekruh olduğu hususunda söylenecek bir
söz yoktur. Bununla beraber âyet, birden fazla kadınla evlenmenin bazı
durumlarda mendub olduğunu ve hatta vacib olduğunu bildirmekten de uzak
değildir ki, bunu da en fazla gerek erkekler ve gerek kadınlar için
fuhuş
ve zina tehlikesinin yüz göstereceği durumlarda aramak gerekir. ifadesi
gereğince bu müsadenin en fazlası dört (kadın) olmuştur.
Öncelikli
olarak tespit etmemiz gereken nokta çok evliliği İslam'ın getirmemiş
olması,
var olan çok evliliği dört kadınla sınırlaması,
bunu da yapılmadığı takdirde kulun günaha gireceği bir emir olmayıp bir
ruhsat olarak belirlemesidir. Hanımı doğurgan
olmayan bir kocanın, kısır olan hanımını boşamak yerine doğurgan ikinci
bir hanım ile evlenmesi bir ruhsattır. Hanımı hasta
olan bir kocanın sağlıklı ikinci bir hanım ile evlenmesi de bir
ruhsattır.
Savaş deprem ve benzeri afetler sonunda kadınların sayısının ereklerden
fazla olması halinde de birden fazla evlilik bir ruhsattır. (Bkz.
Çok Evlilik * )
|
Kutsal
Kitap, Tanrı'nın insan için asıl planının
tek eşlilik olduğunu vurgulamaktadır. Örneğin Süleyman'ın Meselleri'nin
şiirsel bir bölümü tek eşliliğin doğruluğu ve güzelliğini şöyle dile
getirir:
"Kendi sarnıcından sular, Ve
kendi kuyunun
içinden
akar sular iç. Pınarın mubarek olsun, Ve gençliğinin karısı ile sevin.
Sevimli geyik ve lâtif ceylan gibi, onun sevgisi ile daima mest ol. Ve
oğlum, niçin yabancı kadınla mest olasın, Ve bir ecnebi kadını
kucaklıyasın?
Çünkü insanın yolları RABBİN gözü önündedir; Ve onun bütün yollarını
tartar."
(Süleyman'ın
Meselleri 5:15-21) Tevrat'ta başka
bir örnek de, tek eşli sevgiyi ve bağlılığı kutlayan "şiirsel"
Neşideler
Neşidesi bölümüdür. Yeni Antlaşma'da Mesih İnanlıları topluluğunda
önder
veya görevli olabilmek için "tek karılı" olmak şarttır (Bkz. I.
Timoteyus
3:2, 12; Titus 1:6).
Boşanma
olayı da çok çelişkilidir. Kutsal Kitap
"karısını cinsel ahlaksızlıktan başka bir nedenle boşayıp başkasıyla
evlenen,
zina etmiş olur. Kocasını boşayıp başkasıyla evlenen kadın da zina
etmiş
olur" (Matta 19:9; Markos 10:11-12) diye buyurur. Orada Tanrı,
boşanmayla
ilgili tutumunu açıklar: "Tek yapmadı mı? Allahı RAB diyor: Ben
boşamadan...
nefret ederim, orduların RABBİ diyor; bunun için ruhunuzu sakının da
hainlik
etmeyin" (Malaki 2:16).
|
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"...Eğer
size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol
aramayın;
çünkü Allah yücedir, büyüktür. Eğer karı-kocanın aralarının
açılmasından
korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir
hakem
gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur;
şüphesiz
Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır."(Nisa Suresi
34-35)
Hz.Muhammed
s.a.v. buyuruyor:
"Evleniniz,
fakat boşanmayınız. Çünkü Allah, zevkine düşkün erkeklerle, zevkine
düşkün
kadınları sevmez."
"Boşanmak,
Allah katında mubah olan şeylerin en sevimsizidir"
"Evleniniz,
fakat kurduğunuz bu aile yuvasını, boşanmakla yıkmayınız. boşanmak var
ya! Onun fenalığından Arş-ı ilahi titrer."
|
Kuran ise erkeklere, boşamaya karar verdikten
sonra dört ay beklemeleri gereğinden ve bunu saygıyla yapmaktan başka
her
hangi bir sınır koymamaktadır (Bkz. Bakara/2:228-232). Yani sonuçta
erkek
istediği zaman karısını boşayabilir. Fakat kadın boşanma hakkına sahip
değildir. Kadınlar ancak ellerinden alınamayacak altın ve değerli
şeyleri
biriktirerek kendilerini korumaya çalışırlar (Bkz. Bakara/2:229). |
Boşama
Yetkisi
İslam'da
boşama yetkisi kocanın hakkıdır. Koca isterdse bu yetkiyi karısına
verebilir.
Mesela karısına: Sen on sene kadar boşama yetkisine sahipsin der,
bu yetkiyi kendisine verdikten sonra kadın o süre içinde isterse
kendisini
boşar, istemezse boşamaz. (İbn-i Abidin) Buna "Tefvizu't-talak" denir.
Nikah
esnasında boşama yetkisinde elinde bulunanan
erkek, karısına
kendisini
istediği zaman boşama hakkını verir. Boşamanın şeklini ve talakın
sayısını
belirler. Kadın ancak bu şartlar içinde boşama hakkını kullanır. Fakat
koca karısına verdiği bu boşama yetkisini geri alamaz. Böyle bir yetki
verilmemişse kadının kocasını boşama hakkı yoktur.
|
4) KARI KOCA İLİŞKİSİ
Bu
konuda oldukça büyük bir fark vardır. Kuran,
"erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler"
(Nisâ/4:34) ilkesine dayanarak
şöyle buyurur:
Allah
Âdem ile Havva'ya:
"Birbirinize düşman
olarak inin, yeryüzünde bir
müddet için yerleşip geçineceksiniz." (Bakara/2:36)
"Karılar
tarlalarınızdır, tarlalarınıza
dilediğiniz
gibi girin." (Bakara/2:223)
"Serkeşlik
etmelerinden endişelendiğiniz
kadınlara
öğüt verin, yataklarında onları yalnız bırakın, nihâyet dövün."
(Nisa/4:34)
Kutsal
Kitap'in öğretisine göre ise, evlilikte
ne kadın erkekten, ne de erkek kadından bağımsızdır. Daha doğrusu ikisi
diğerine aittir. "Erkek karısına, kadın da kocasına hakkını versin.
Kadının
bedeni kendine değil, kocasına aittir. Benzer şekilde, erkeğin bedeni
kendine
değil, karısına aittir." (I. Korintliler 7:3-4)
Kuran'da
da kadının haklarıyla ilgili ayetler
bulunur (örneğin Bakara/2:228, v.b.). Herhalde İslam disiplini içinde
kadının
durumu, İslâmlıktan önceki Arabistan'daki kadının durumuna göre büyük
bir
aşamadır. Ama olay, hak verip vermemenin veya kimin kime ait olduğunun
çok ötesine gider.
Kutsal
Kitap kocalara, her şeyden önce karılarını
özverili bir şekilde sevmelerini buyurur. Mesih İnanlılarının bütün
ilişkilerinde
olduğu gibi örneğimiz ve ölçütümüz İsa Mesih'in yüce sevgisidir.
"Birbirinizi
sevin. Benim sizi sevdiğim gibi siz de birbirinizi sevin" (Yuhanna
13:34-35;
15:12-14). Mesih'in bizi nasıl sevdiyse ve kendisini bizim için güzel
kokulu
bir sunu ve kurban olarak nasıl Tanrı'ya sunduysa, işte kocalar da
eşlerini
öylece sevmeliler. Onlara şöyle seslenir:
"Ey
kocalar, Mesih inanlılar topluluğunu nasıl
sevip onun uğruna kendini feda ettiyse, siz de karılarınızı öyle sevin.
Kocalar karılarını kendi bedenleri gibi sevmelidir. Karısını seven
kendini
sever. Hiç kimse hiçbir zaman kendi bedeninden nefret etmemiştir.
Tersine,
onu besler ve kayırır, tıpkı Mesih'in inanlılar topluluğunu besleyip
kayırdığı
gibi. 'Bunun için adam annesini babasını bırakacak, karısına bağlanacak
ve ikisi tek bir beden olacaklar.' Her biriniz karısını kendisi gibi
sevsin.
Kadın da kocasına saygı göstersin." (Efesliler 5:25-33)
Bununla
birlikte Kutsal Kitap'taki düzenin "Mesih'e
duyduğunuz saygıdan ötürü birbirinize boyun eğin" ana ilkesi, evlilik
alanında
da geçerlidir. Bu yüzden karı-kocalara seslenirken Tanrı'nın evlilik
için
öngördüğü düzen şöyle belirtilir: "Ey kadınlar, Rab'be ait olanlara
yaraşır
biçimde, kocalarınıza boyun eğin. Ey kocalar, karılarınızı sevin.
Onlara
sert davranmayın" (Koloseliler 3:18-19). Şunu hatırlamamız gerekir ki
Kutsal
Kitap'ta yer alan boyun eğmek ve erkek kadının başıdır gibi düzen
kavramları
hiçbir şekilde Rab katında kadının erkekle eş değerde olduğu gerçeğini
değiştirmez. "Artık ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne
dişi
ayırımı vardır. (Galatyalılar 3:28).
|
İSLAM
VE KADIN HAKLARI (4)
Şüphesiz
geçmiş incelendiğinde, kadınların tarihin akışı içerisinde erkeklere
nazaran
daha mahrum ve daha mağdur bir görüntü çizdikleri görülmektedir. Bugün
İslam alemindeki bazı olumsuz görünümler,İslam'ın kadına değer
vermediği
gibi haksız görüşlerin ortaya atılmasına sebep olmaktadır.
İslam'da
insan olmaları bakımından, erkekle kadın arasında herhangi bir fark
yoktur.
Her ikisi de eşit derecede Yüce Allah'ın emir ve yasaklarına
muhataptır.
Erkek de kadın da, yeryüzünü imar etmek ve orada Allah'a kulluk
yapmakla
sorumludurlar. İslâm'da insanlık ve Allah'a kulluk bakımından kadınla
erkek
arasında bir fark bulunmadığı gibi temel hak ve sorumluluklar açısından
da kadının konumu erkekten farklı değildir.
Kadın,
yaratılış itibariyle erkeğe göre ikinci derecede bir değere sahip
değildir.
İlke olarak insanların en değerlisi, 'takvâda (güzel şeyler yapma ve
kötülüklerden
sakınma da) en üstün olanıdır' (el-Hucurât 49/13) Kurân-ı Kerim'de,
farklı
fizyolojik ve psikolojik yapıya sahip olan kadın ve erkekten biri
diğerinden
daha üstün veya ikisi birbirine eşit tutulmak yerine, birbirinin
tamamlayıcısı
kabul edilmiştir. (el-Bakara 2/187)
'Ben,
erkek olsun, kadın olsun (ki hep birbirinizdensiniz) içinizden hiçbir
çalışanın
çalışmasını zayi etmeyeceğim. (Al-i İmran, 3/195) ve 'O'nun varlığının
delillerinden (Allah'ın ayetlerinden) biri de kendileriyle kaynaşmanız
için size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve
merhamet
koymasıdır. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.'
(Rum,
30/21) âyet-i kerimeleri, İslam'a göre kadının bir insan olarak asla
ikinci
sınıf olmadığını ifade etmektedir.
Yüce
Kitabımız Kur'an-ı Kerim; 'Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar
için birer elbisesiniz.' (Bakara, 2/187) beyanıyla da erkek ve kadının
insan olarak birbirlerine olan ihtiyaçlarına açık bir şekilde dikkat
çekmektedir.
İslâm
dininin kadına tanıdığı hakların değer ve önemini daha iyi
kavrayabilmek
için İslâm'dan önceki çeşitli toplum ve medeniyetlerde kadının durumu
çok
iyi değerlendirilmelidir. Kadının insan olup olmadığının, rûhunun
bulunup
bulunmadığının tartışıldığı, tamamen erkeğe tabi olduğu ve sürekli
vesayet
altında bulunduğu, hatta mirastan hisse alması bir yana, kendisinin
bile
miras malı gibi değerlendirildiği bir dönemde, yüce İslam dini; kadının
da insan olduğunu beyan etmiş, mirastaki haklarını ortaya koymuş, onu
sadece
emir alan değil, yerine göre emir veren konumuna yükseltmiş ve kadını
olması
gereken yere koymuştur.
Hz.
Peygamberin; kadınlardan ayrıca biat alması ve bu hâdisenin Kur'an-ı
Kerim'de
açıkça yer alması, (Mümtehine, 60/13) İslam'a göre kadın
iradesinin
bağımsızlığını göstermektedir. İslam'a göre, bir
insan
olarak erkeğe tanınan temel insan hakları kadına da tanınmıştır. Buna
göre
hayat hakkı, mülkiyet ve tasarruf hakkı, kanun önünde eşitlik ve
adaletle
muamele görme hakkı, mesken dokunulmazlığı, şeref ve onurun korunması,
inanç ve düşünce hürriyeti, evlenme ve aile kurma hakkı, özel hayatının
gizliliği ve dokunulmazlığı, geçim teminatı gibi temel haklar
bakımından
kadınla erkek arasında fark yoktur.
İslam'ın
ilk yıllarında kadının her zaman hayatın içinde olduğu bilinmektedir.
Kadınlar
camiye gelirler, Peygamberimizin huzurunda oturur; belki bugün
bile
kadınların sormaya cesaret edemeyecekleri kendi özel durumlarıyla
ilgili
konuları hiç çekinmeden sorarlardı. Camide ibadetlerini yaparlar,
Peygamberimizin
konuşmalarını dinlerlerdi.
Bu
uygulama daha sonraki dönemlerde de
devam
etmiştir. Nitekim, Hz. Ömer bir hutbesinde kadınlara verilen mehirin
yüksek
oranlarda tutulduğunu, bunun miktarının azaltılması gerektiğini
söylediğinde,
mescitte bulunan kadınlardan birinin ayağa kalkıp; 'Allah'ın bize
vermiş
olduğu hakkı sen bizden alamazsın. Çünkü bu, Kur'an'da bulunan bir
hükümdür'
diye itiraz ettiği, Hz. Ömer'in de bu itiraz karşısında 'Allah'a
şükürler
olsun, benim halkımın arasında yanlışımı düzeltecek böyle kadınlar var'
dediği tarihi kaynaklarda kayıtlıdır. Diğer taraftan yine Hz. Ömer
döneminde 'Hisbe' denilen görevin, yani pazarlardaki düzen ve ahengi
kontrol işlerinin
bir nevi bugünkü anlamda 'zabıta' hizmetlerinin kadına verildiği tarihî
bir vakıadır.
İslam
tarihine ve İslam ülkelerindeki uygulamaya bakıldığında, Peygamberimiz
döneminde kadınlara tanınan hakların; geleneklerin din gibi algılanması
ve kabul edilmesi gibi sebeplerin etkisiyle tedrici olarak azaldığı
görülmektedir.
Bu
anlayışın etkisiyle bazı ülkelerde kadın; cinsel obje olarak
değerlendirilmiş,
horlanmış ve toplumdan tecrit edilmiştir. Bu uygulama asırlarca
dünyanın
her yerinde farklı din mensupları tarafından da benimsenmiştir. Yakın
zamanlara
kadar, bazı istisnalar dışında erkeklerle kadınlar medenî ve siyasî
haklarda
eşit değildi. Son yüzyıla kadar Batı toplumu kadın hakları konusunda
kötü
bir sınav vermiştir.
Bugün
kadın haklarının en fazla olduğu ülkelerde bile 18, 19. asra kadar;
kadının
ruhu var mı, insan sayılır mı, sayılmaz mı tartışmalarının yapıldığı
bir
realitedir.
Netice
itibariyle söylenecek şey şudur: İslam Dini'ne göre insan insana
eşittir.
Bu anlayışta kadın-erkek ayırımı kesinlikle söz konusu değildir.
|
5) EVLENMEYEN KİŞİ
Son
bir nokta olarak erkeğin veya kadının bekâr
kalıp evlenmemek konusuna bakabiliriz. Bu konuya iki açıdan bakmamız
gerekir:
1)
Evlenmenin, bekâr kalmaktan daha hayırlı olup
olmaması.
2)
Erdenliğin, kızlar için önemli olduğu kadar
erkekler için de önemli olup olmaması.
1)
Hadîslerden birinde Muhammed şöyle konuşmuş:
"Kadını hayırlı yapan
şeylerden biri de,
erken
yaşlarda evlendirilmeleridir."
Böylece
İslam'a göre bir kadının evlenmesinin,
onun bâkire kalmasından daha hayırlı olduğu anlaşılır.
|
İslam
da bekarlığa yer yoktur. Eğer bir insan fakirse, onun evlenmesine
yardım
etmek zengin olan müslümanların görevidir.
"Aranızdaki
bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları
evlendirin.
Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir.
Allah, (lütfu) geniş olan ve (herşeyi) bilendir." (Nur
Suresi:32)
Allah
Resulu bekar kalmak isteyen Osman bin Mez!ub!a müsaade etmemiş ve ona:
"Dul
olarak Allah'a kavuşma" buyurmuştur.
Hz.Ömer:
"Üç
gün sonra öleceğimi de bilsem bekar gitmektense evlenmeyi tercih ederim"
Ömer
bin Abdulaziz Kufe kadısı Said bin Abdurrahman'a cevabında şöyle der:
"Ordu
mensuplarının ücretlerini ödedikten sonra, fazla para kaldığını
yazmışsınız.
Öyleyse borçlulara borcunu ödeyin ve evlenmeyen fakirleri evlendirin."
|
Kutsal
Kitap'a göre ise bir kadının veya bir erkeğin
Tanrı'nın Egemenliği uğruna evlenmemesi iyidir (Bkz. Matta 19:11-12; I.
Korintliler 7:1, 6-8). Neden? Çünkü...
"Evli
olmayan erkek, Rab'bi nasıl hoşnut
edeceğini
düşünerek Rab'bin işleri için kaygı çeker. Ama evli erkek karısını
nasıl
hoşnut edeceğini düşünerek dünya işleri için kaygı çeker.
Böylece
ilgisi
ikiye bölünür. Evli olmayan kadın ya da kız hem bedence hem de ruhça
kutsal
olmak amacıyla Rab'bin işleri için kaygı çeker. Ama evli kadın,
kocasını
nasıl hoşnut edeceğini düşünerek dünya işleri için kaygı çeker...
Dikkatinizi
dağıtmadan, Rab'be adanmış olarak ve O'na yaraşır biçimde yaşamanız
için...
" (I. Korintliler 7:32-35)
Yani
evlenmemiş kadın veya erkek eksik değildir.
Hatta büyük bir ayrıcalığa sahiptir. Yine de, bu şekilde bekâr kalmayı
ancak böyle bir Tanrı vergisine sahip olanlar kabul edebilir. Tabii ki
çoğunluk, Tanrı'nın insanlık için uygun gördüğü şekilde evlenecektir.
Evliliğe
saygı gösterilmelidir (Bkz. İbraniler 13:4).
2)
İslam ülkelerinde "erdenlik" öğesinin önemi
çok büyüktür. Halbuki evlenmeden cinsel ilişkilere girmemenin önemi
yalnız
kızlar için gerekli görülür. Öyle ki "bekâret" kelimesi "kızlık" veya
"kız
oğlan kız" olma durumu anlamına gelir. Muhammed evlilik öğütleri
verirken,
evleneceği kadında bekâret aranmasını tavsiye etti: "Bâkire kadınlarla
evleniniz. Çünkü onlar doğurgandırlar, daha tatlı dilli, dudaklıdırlar.
Cinsel ilişkide ve harcamada daha kanâatkârdırlar." Bu açıdan Kuran,
cennetlik
erkeklere "bâkire", yani "bakışlarını yalnız erkeklerine çevirmiş, daha
önce ne insan ne de cinlerin dokunmuş olduğu eşler" verileceğini
söylemektir
(Bkz. Vakıa/56:35-38; Rahmân/55:56).
Kutsal
Kitap'a göre evlenmeden önce veya evlilik
dışında cinsel ilişkilere giren her kadın ve de her erkek günah
işlemiştir.
Hiç ayrım yoktur. "Tanrı cinsel ahlaksızlıkta bulunan (evlenmeden
cinsel
ilişkiye girenler) ve zina edenleri (evli olduğu kişiden başkasıyla
cinsel
ilişkiye girenler) yargılayacak" (İbraniler 13:4). İsa Mesih, zinada
yakalanmış
bir kadını getirip onun taşlanmasını isteyen erkek din bilginlere şunu
söyledi: "Aranızda günahsız olan, ona ilk taşı atsın!" (Yuhanna 8:1-11).
|
"Zina
eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve
ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın
acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan
cezaya
şahit olsun. Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir
kadından
başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya
müşrik
olan erkek evlenebilir. Bu, müminlere haram kılınmıştır" (Nur Suresi
2-3)
|
Kutsal
Kitap'ın standartları, şartları şöyledir:
"Tanrı'nın
isteği şudur: kutsal olmanız, cinsel
ahlaksızlıktan kaçınmanız, her birinizin, Tanrı'yı tanımayan uluslar
gibi
şehvet tutkusunda değil, kutsallık ve saygınlık içinde kendi bedenini
denetleyebilmesi...
Rab bütün bu suçlardan ötürü insanları cezalandıracaktır. Çünkü Tanrı
bizi
ahlaksızlıkta değil, kutsallık içinde yaşamaya çağırdı." (I.
Selanikliler
4:3-7)
Hatta
iç varlıklarının günahlarıyla ilgili olarak
İsa erkeklere şöyle buyurdu, "'Zina etme' denildiğini duydunuz. Ama ben
size diyorum ki, bir kadına bakıp onu arzulayan her adam, zaten
yüreğinde
o kadınla zina etmiştir" (Matta 5:27-28).
Gördüğümüz
gibi diğer konularda olduğu gibi kadının
konumu konusunda da Kutsal Kitap ile Kuran arasında büyük ve esaslı
çelişkiler
vardır. Bundan doğan sonuç, kadınların durumunu çok farklı şekilde
belirleyen
bu iki bildirinin aynı kaynaktan geldiğini söylemenin mümkün
olmamasıdır.
|
Allah
doğru yolu göstersin. Çelişkileri değil müşterikleri bulmayı nasip
etsin.
Allah'ın kelamında çelişki olmaz. Hristiyanlarında beklediği Hz.Isa
a.s.
dönüşünü yakın etsin. Insanlar birbirlerinin kalbini kırmasın. Yarın
Mesih'in
huzurunda birbirinin yüzüne bakamaz duruma koymasın. O'na iftira
edenlerin
kalblerine hidayet eylesin. O'nu ve O'nu gerçek manada sevenlerden
eylesin.
|
Kaynaklar
1)
Elmalı
Tefsiri
2)
Kur'an-ı
Kerim Türkçe Meali
3)
Büyük
Kadın İlmihali - Rauf Pehlivan
4) Mehmet
Nuri YILMAZ, Diyanet İşleri Başkanı, 05.12.2000, Diyanet
İşleri Başkanlığı Sitesi
5 Kadınlar
ikinci eş olmayı neden ve nasıl kabul ediyorlar?, Resul Tosun, Milli
Gazete
26 Aralık 2000
6) Ebu Davud Taberani
7) Buhari, Hayız;
Müslim, İman |
|
|