İletişimin
alabildiğine önem taşıdığı ve
özellikle hızlı iletişimin çok yaygın olduğu çağımızda, insanlar artık
hergün evlerine giren gazete, dergi, televizyon ya da radyo gibi medya
araçları sayesinde ister istemez ortak bir gündem takip etmek zorunda
kalıyorlar. Ortaya çıkan her bilgi ve atılan her fikir, kolayca ve kısa
sürede çok geniş bir kitleye ulaşabiliyor.
Kılık-kıyafet modası da çok geniş kitlelere
hitab edebilen bu iletişim araçlarıyla tüm dünyaya çok kısa sürelerde
yayılabilen bir konudur. Ancak Müslüman kadının iletişim araçlarıyla
kendisine ulaşan modayı farklı yönlerden değerlendirmesi ve ancak kendi
uygun gördüğü kadarına rağbet etmesi uygun olur. Zira Müslüman kadın,
kendi modasını kendisi tesbit etmeli, böylece de dünyayı etkisi altına
alan herhangi bir akıma ya da kalıba bağlı kalarak kendini
sınırlamamalıdır. Modayı, "göze estetik ve güzel gelen herşey" diye
tanımlarsa, mümin kadın aklı ve estetik anlayışı ile giyim tarzını
rahatlıkla kendisi ayarlayabilir.
Üstelik Müslüman kadının moda anlayışı, Kur'an-ı
Kerim'in koyduğu sınırları korumak kaydıyla özgürdür. Seçilen
kıyafetlerin mevsimine uygun, kendi arasında renk ahengi taşıyan
şekilde olması oldukça önemli bir konudur. Sağlık koşullarının
gözönünde bulundurulması da başlı başına üzerinde durulması gereken bir
husustur. Bu önemli faktörlerin dışında Müslüman kadın dilediği şekilde
giyinmekte özgürdür.
Tesettür, Müslüman kadını diğer kadınlardan
ayıran en belirgin özelliktir. Bu yüzdendir ki, mümin kadın diğer
ibadetleri gibi tesettür konusunda da büyük bir titizlik göstererek,
Allah (c.c.)'ın koyduğu sınırları zevkle ve şevkle korur. Nitekim
Kur'an-ı Kerim'in indirildiği ilk dönemlerde mümin kadınlar için
tesettür çok önemli bir unsur olmuş, onların müşrikler ve inkarcılardan
tamamıyla ayrılarak tanınmalarına vesile olmuştur. İslâm'ın onlara
tanıdığı özgürlüğü vurgulamaları, dışarda eziyet görmemeleri ve
iffetlerini korumaları için dış elbiselerini üstlerine almaları
emredilmiştir. Ahzab Sûresi'nin 59'uncu âyetinde mümin kadınların nasıl
tesettüre girecekleri ve örtünmenin sınırları Cenab-ı Allah tarafından
belirtilmiştir.
"Ey peygamber
eşlerine ve kadınlarına ve
müminlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine
giymelerini söyle: onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet
görmemeleri için en uygun olan budur..."
(Ahzab Sûresi, 59)
Ayet-i kerimede de
açıkça ifade edildiği gibi
"dış elbise" kadının evden dışarı çıkarken giydiği bir kıyafettir. Bu
giyim şekli, dışarıda "özgür ve iffetli" bilinmesi, eziyet görmemesi
için Allah-u Teâlâ'nın koyduğu bir tedbirdir. Bunun için tesettüre
dikkat etmek ve bu konuda Cenab-ı Allah'ın koyduğu sınırları titizlikle
korumak çok önemlidir. Çünkü bir ibadet ve ecir kaynağı olmanın
yanısıra, Allah-u Teâlâ mümin kadınların "özgür ve iffetli"
tanınmalarını, kıyafetlerine gösterdikleri titizliğe bağlamıştır. Bu
şekilde mümin kadınlara karşı herkesin kalbinde doğal bir saygı
oluşmaktadır. Böylece hem mümin kadın özgür ve iffetli olmanın şerefini
taşır ve ecrini alır, hem de ibadetini tam olarak yerine getirmiş ve
Allah-u Teâlâ tarafından konulmuş olan sınırlarla korunmuş olur.
Kur'an-ı Kerim'in bir
başka ayetinde de mümin kadınlara tesettür şu şekilde açıklanmıştır:
"Mümin kadınlara da
söyle: "Gözlerini (harama
çevirmekten) kaçınsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa
vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Başörtülerini
yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar..."
(Nur Sûresi, 31)
Tesettür, mümin
kadına asalet, saygı ve onur
getirir. Hayatına Kur'an-ı Kerim'in koyduğu sınırlar çerçevesinde yön
veren mümin kadın, elbette ki Allah'ın kendisine indirdiği dini
yaşamakla yükümlüdür. Bu yüzden de Kur'an-ı Kerim'in nüzul edildiği
dönemden bu yana mümin kadınlar, tesettür ibadetlerini titizlikle
uygulamaktadırlar. Tesettür konusunda farklı zamanlarda ve farklı
mekanlarda baskı gören müslüman kadınlar, Allah (c.c.)'ın emrettiği bu
ibadetten kesinlikle taviz vermemişlerdir. İnkârcıların bütün çabaları
sonuçsuz kalmış, müminleri yollarından hiçbir şekilde
alıkoyamamışlardır.
Müslümanın asıl görevi; hayatı boyunca Allah'ı
razı etmek ve ona yakınlaşmak için yol aramaktır. Allah (c.c.)'ın
dinini tebliğ ve temsil etmek ise, bu yolların en önemlilerinden
biridir. Müminler, Cenab-ı Allah'ın emrettiği ahlâkı yalnızca
kendilerini korumakla kalmayıp, onu çevrelerine de tebliğ ederek
yaygınlaşmasını sağlamakla yükümlüdürler. Bilindiği gibi lisan-ı hal,
lisan-ı kaldan daha tesirli ve kuvvetlidir. Çevrelerindeki insanların
İslâm ahlâkını anlayabilmeleri, müminlerin yaşadıkları ahlâkı yalnızca
sözle değil kendi halleriyle de dışarıya yansıtması çok önemlidir.
Müslüman kadına düşen görev, konuşmasından tavırlarına, şahsiyetinden
dış görünüşüne kadar her yönüyle İslâm dinine, en güzel şekilde hizmet
etmektir. Mümin kadın cahiliyeye, dinin güzelliğini ve güzel ahlâkı
anlatırken, kendisinde de bu üstün özelliklerin bulunduğunun
farkedilmesi gerekir. Bu şekilde insanların üzerinde bırakılan etki
kuşkusuz büyük olacaktır.
O halde, tüm dünyaya her konuda örnek olmaya
talip olmuş mümin kadın için de şık giyinmek, estetik ve uyuma dikkat
etmek konusu gündeme gelmektedir. Bu yüzden kılık-kıyafet âdâbını çok
teferruatlı bilmek ve uygulamak gerekir. Özellikle tebliğ sorumluluğunu
üstlenmiş kişilerin bu konuda son derece titiz davranmaları
gerekmektedir.
Unutulmamalıdır ki, İslâm sanat ve estetiğe de
önem veren bir dindir. Kur'an-ı Kerim'de bir çok ayette cennet
tasvirleri yapılırken, oradaki güzellik, sanat ve estetik çarpıcı bir
biçimde vurgulanmıştır.
Tüm bunların yanısıra tesettürün tekdüze,
yalnızca şekil ve renkten ibaret olarak algılanıp uygulanması da
yanlıştır. Tarih boyunca, zaman ve topluma göre değişen çeşitli
zevklerin, o toplumların kıyafetlerine yansıması çok doğaldır. Pek çok
farklı model ve renk seneden seneye moda olabilmekte ve insanlar
tarafından beğenilmektedir. Müminlerin kıyafetlerinde asıl olan ise,
daha önce de belirtildiği gibi, Allah-u Teâlâ'nın sınırlarının
titizlikle korunmasıdır. Bu konuda Allah (c.c.)'ın sınırlarına gereken
dikkat gösterildikten sonra, pekçok farklı renk ve şekilde giyim şekli
bulunabilir. Müminler, gösterdikleri güzel ahlâka karşılık cennette
herşeyin en güzeline layık oldukları gibi, bu dünyada da üzerlerinde
taşıdıkları iffet ve şerefle herşeyin en iyisini yapmakta asıl hak
sahibi olan kimselerdir.
Kur'an-ı Kerim'de
Allah (c.c.)'ın sınırlarını
koruyan, iffetine dikkat eden kadınların, ahirette daha güzeliyle
ödüllendireleceği ifade edilmektedir. Ayetlerde mümin kadına birer
nimet ve ödül olarak cennette ağır atlastan işlenmiş elbiseler,
ipekler, inci ve altın ve gümüş ziynetlerden bahsedilmektedir. Cenab,ı
Allah cennetteki bu nimetleri yalnızca mümin kadına vaadetmektedir.
Cahiliye kurallarının yaşandığı bir toplumda ise
bugün kadın, asıl olması gerektiğinden daha farklı bir pozisyonda
karşımızdadır. Her türlü maneviyatsızlık, hissiyatsızlığın içinde
kadın, topluma ayak uydurarak yoz bir ahlâk içerisine girmiştir. Her
türlü iffetsizliği, açık-saçıklığı kendine kâr bilen cahiliye kadınları
manen zarara uğradıkları gibi, maddî zarara da uğrarlar. Böyle bir
ahlâk anlayışı içinde olan bir toplumda ise şüphesiz ki, kadın gün
geçtikçe saygınlığını kaybedecektir.
Bu yüzdendir ki, Cenab-ı Allah'a bize iman nasip
ettiği için çok şükretmeli, bizi hidayete erdirip İslâm ahlâkını bize
yaşattığı için çokça hamd etmeliyiz.
Gülay
Pınarbaşı
Kadın Aile Dergisi |